Zihin
temizlendiğinde özgürlük başlar. Güncel ve yerel olanı aşabilmeye başlarız.
Düşüncelerimiz ve duygularımız değişir. Bütünün parçası olduğumuzu bilme
aşamasına geçeriz. Kendi doğrularımızı muhafaza ettiğimiz için,
bireyselliğimizi korurken, ve deneyimlerimizin bileşkesinden öğrenen Tanrı’ya
hizmetimiz devam ederken, yanlış olarak algıladıklarımızdan kurtulduğumuz için,
Tanrı’nın başkalarının deneyimlerinden öğrenmesini de engellememiş oluruz.
Özgür bir zihin,
cevaplara ulaşmaktan çok, daha çok soru sorabilmek demektir. Gerçeğe daha fazla
açıdan, daha çok perspektifle bakabilmek demektir. Ancak zihnin özgürleşmesi,
algıladıklarımızı ve farkında olduklarımızı değiştirirken, eski bilgilerimiz,
alışkanlıklarımız, bağlılık ve bağımlılıklarımızı terk etmek gibi, sosyal
açıdan büyük maliyeti olan bir dönüşüm yaratır.
Vazgeçmek çok
zordur. Çünkü aslında mutsuz olsak bile, bildiğimiz sorunlar tarafından
çevrelenmiş, güvenli bir alanımız vardır. Burası bizim güvenli hapishanemizdir.
Dışarıda özgürlük, mutluluk ihtimalleri olsa da, anahtarı cebimizde olan
hapishaneden çıkmaktan korkarız. Çünkü dışarıda yeni sorunlar, uyum sağlama
çabası içinde yorulacağımız yeni bir dünya, ve ayrıca, mutsuzluk ihtimalleri
vardır. Dertsiz başımıza dert açmayı, maddi olarak daha iyi bir standart
vadetmeyen, maceralı bir değişimi, ve zaten hayatta zorlanırken, ilave yükleri
istemeyiz.
İkinci önemli konu,
özgürlüğün korkutucu olmasıdır. Bir çoğumuzun içinde, aslında içinde bulunduğu
hayattan çok farklı, çok serbest, hatta sorumsuz karakterler de mevcuttur.
Ancak mevcut sosyal rolümüz, sorumluluklar, görevler nedeniyle, o serseri yanımızı
bir limanda bağlı tutarız. Eğer zihnimiz özgürleşirse, limansız, çıpasız
kalırsak, bastırdığımız, baskıladığımız yanlarımızın, bizi tamamen ele
geçireceğini, yönsüz, amaçsız bir hayat yaşayacağımızı zanneder, ve korkarız.
Bir diğer önemli nokta, bilinçaltımızdaki engellerdir, bunlar geçmiş hayatlar, ya
da genetik bilgilerden gelir, ve büyük
çoğunluğu “aydınlanma korkusu”dur.
Aslında yönümüz ve
amacımız, deneyimler yaşamak, gelişmek ve öğrenmek, ve bizim deneyimlerimizden
öğrenen Tanrı’ya hizmettir. Ve baskıladığımız her karakter, deneyim
kapasitemizi düşürür. Dünyaya gelirken, çok daha geniş olasılıklar varken,
yerel ve güncel olanın cazibesiyle, güvenli hapishanede gün doldurmak, aslında
Yaratan’a ve yaratılış amacımıza saygısızlıktır.
Özgür bir zihin,
sorumsuz ve serseri olmak zorunda değildir, hatta olmamalıdır. Kendimizin
çocuğu olmak örneği, içimizdeki çocuğu serbest bırakmak değildir. Kendimizin
çocuğu olduğumuz kadar, ebeveyni de olmazsak, o zaman sürekli oyun peşinde,
bütüne ulaşabilmek, Tanrı’ya kavuşabilmek gibi amaçları unutmuş, bütüne katkı
sağlamamak bir yana, bütünün kaynaklarını sorumsuzca tüketen biri olma
ihtimalimiz artar. Aslolan dengeyi koruyabilmektir. Çocuğumuzu korur ve
sevindirirken, deneyimlerden öğrenmesini, hataları tekrarlamamasını, ve sorumlu
olmayı öğrenmesini isteriz. Ve bunun için, kurallar ve dersler öğretiriz.
Bütüne, Tanrı’ya ve hakikate geri dönebilmek için, gelişmek, gelişmek için,
değişmek, değişmek için, çaba gerekirken, disiplinsiz ve sorumsuz bir hayat
bizi en iyi ihtimalle nötr bir hale dönüştürür. Oysa bizden istenen özgürlük bu
değildir.
Özgür zihinle
ilgili bir başka nokta ise, uygarlığımızın bugüne kadar biriktirdiği bilgi
dağarcığını reddetmek ve aklımıza gelen her fikri, hayran olduğumuz özgür
zihnin olağanüstü bir ürünü sayma hatasıdır. Özgür zihin sadece çok soru sorar,
yanıtları kesinleştirmez. Sürekli kendisinden şüphe duymayan, bulabilmiş olduğu
yanıtları uygarlığın bilgi düzeyiyle test etmeyen, ve başta kendi fikirleri
olmak üzere, bütün bilgilerin bir gün yanlışlanabileceğini unutan bir zihin,
özgür değil, en iyi ihtimalle bağımsız olabilir. Bağımsız bir zihin de iyidir,
ama özgür değildir.
Güvenli
hapishaneden çıkabilmek için, zihnin tamamen arınması gerekmez. Gerçek
özgürlük, ancak özgürlüğü deneyimledikten, bedelini ödedikten sonra elde
edilir. Ama zihnin özgürleşmeye başlaması, daha çok soruya sahip olma arzusu, aslında
yolculuğun tamamı olan o ilk adımı atmamızı sağlar. Bebek adımlarıyla ve
güvenle ilerlemek mümkündür, ve aslında bazıları koşmak istese de kesinlikle
daha güvenlidir. Unuttuğumuz özgürlük yollarında yürürken, birçok sorun da
yaşayabiliriz. Hatta düşebiliriz. Böyle bir durumda doğrusu, ilerlemeye devam
etmektir, dinlenmek de kabul edilse bile, asla güvenli hapishaneye geri
dönmemek gerekir. Çünkü o zaman, özgürlük korkusu bizi hapishanemize prangayla
bağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder